26 Şubat 2017 Pazar

CÜMLE ÇEŞITLERI






A-Yüklemine Göre Cümle Çeşitleri:
1-FİİL CÜMLESİ:
Fiil cümlesi, yüklemi haber/tasarlama kipleri ve şahıs eklerinden herhangi biri ile çekimlenmiş olan cümlelerdir.
Nasıl Bulunur? Cümlenin yüklemi tespit edilir. Fiiller “-mek, -mak” mastar ekini alabilen sözcükler olduklarından cümlenin yüklemine bu mastar eklerinden uygun olanı getirilip yüklemin fiil olup olmadığı tespit edilir. Ayrıca sözcükte kip eki ve şahıs eki var mı yok mu buna bakılarak da cümlenin fiil cümlesi olup olmadığını rahatlıkla görebilirsiniz.
Örnekler:
Kardeşimle dün gizlice dışarı çıktılar.
Fiil: çık (mak)
Kip eki: Görülen geçmiş zaman “tı”
Şahıs eki: 3. Çoğul şahıs eki “lar”
Sonuç: Fiil cümlesidir.
Aşağıdaki örnekleri de zihninizde bu şekilde çözümlemeye çalışabilirsiniz.
Tezgahtaki çatlak kavunları daha ucuza almak istedik.
Kendine harika bir yol arkadaşı bulmuşsun!
Yarını düşlerken bugünden olabileceğimi tahmin etmemiştim.
Yolun karşısındaki kaldırıma uzanıverdim.
Kimse burada olan biteni açıklayamamıştı.
Spor yaparak belinizi bir beden inceltebilirsiniz.
Hayalini gerçekleştirmek için gecesini gündüzüne katıyor.
UYARI: Yüklemine göre cümle çeşitleri konusunda öğrenci arkadaşların düştükleri en büyük hata, cümlenin devrik olabileceğini unutup, cümlenin tamamını okumadansondaki sözcüğe bakarak değerlendirme yapmalarıdır.
Örnekler:
Yalnız kalabilirsin bu şehrin en kalabalık sokağında.
Hiçbir şeyden korkmazdı karanlıktan korktuğu kadar.
Tüm bildiklerini onunla paylaştı hiç tereddüt etmeden.

UYARI: Fiilimsilerin yüklem olduğu cümleler fiil cümlesi değil, isim cümlesi olarak kabul edilir. Çünkü eylemsiler; fiile benzeyen, fakat fiilden isim yapma ekleri alarak artık “isim” soylu olan sözcüklerdir. Eylemsiler, ek fiil (idi, imiş, ise, dir) eklerini alarak cümlede yüklem görevini üstlenebilirler.
Örnekler:
En büyük hayali biriktirdiği para ile dünyayı dolaşmaktı. (İsim fiil)
Dolaşmak: İsim fiil eki (-mak) almış eylemsi
Dolaşmak idi: Ek fiilin görülen geçmiş zaman ekini (idi) alarak yüklem olmuş.
Annesiyle tartışları tek konu, ilaçları zamanında içmeyişiydi. (İsim fiil)
En çok yanılan, az kitap okuyup çok söz söyleyendir. (Sıfat fiil)
Bana olan sevgisi ölürcesineymiş. (Zarf fiil)

2-İSİM CÜMLESİ:
İsim cümlesi, isim veya isim soylu sözcüklerin “idi, imiş, ise veya dir” ek fiillerini alarak yüklem görevini üstlenmiş cümlelerdir.
Nasıl Bulunur? Tıpkı fiil cümlesinde olduğu gibi cümlenin yüklemi tespit edilir. İsimler “-mek, -mak” mastar ekini alamayan sözcükler olduklarından fiillerden bu yönüyle ayrılırlar. Yüklemi isim veya isim soylu olan sözcükte mutlaka ek fiil bulunur (Ek fiilin geniş zamanı “dir” bazen düşebilir, Ahmet çalışkandır. – Ahmet çalışkan. gibi).
Yüklem isim ve isim soylu sayılan sıfat, zamir, edat, fiilimsi gibi sözcüklerden meydana geldiğinde cümle yüklemine göre “isim cümlesi” sayılmaktadır.

Örnekler:
Seninle görüşmemizi sağlayan kişi Hasan’dır. (özel isim)
Bu beton yığınında bize nefes veren tek şey ağaçlardı. (cins isim)
Karşı rakip, geçen senenin en başarılı takımıymış. (topluluk ismi)
Doğum günüm için yaptığın pasta çok lezzetliydi. (sıfat)
Yıllardır üzerine titreyerek çizdiği resim buymuş. (işaret zamiri)
Hayatımda aldığım en değerli hediye sendin bana. (kişi zamiri)
O, fikirleriyle herkesi etkileyebilen biridir. (belgisiz zamir)
Kimdi bu yolu kapatan? Neydi derdi? (soru zamiri)
Sana edebileceğim yardım buraya kadarmış. (edat)

B- Anlamına Göre Cümle Çeşitleri:
Cümleler, anlamları bakımından temelde ya olumlu ya da olumsuzdur. Bu olumlu ve olumsuz cümleler ayrıca soru, ünlem, emir, istek vb. anlamları da taşıyor olabilir.
1-OLUMLU CÜMLE:
Olumlu cümleler, yüklemde belirtilen yargının meydana geldiğini, gerçekleştiğini, olumlu yönde sonuçlandığını ya da sonuçlanacağını, söz konusu olan kavramın mevcut olduğunu ifade eden cümlelerdir. Olumlu cümlelerin yükleminde olumsuzluk eki ya da “yok, değil” gibi olumsuzluk ifade eden sözcükler genellikle yer almaz.
Örnekler:
Bankadaki birikimi ile babasına son model bir araba aldı.
Herkesin yüzünde bayram neşesi vardı.
Takip edildiğini anlayınca hızlı hızlı yürümeye başladı.
Gelecek hafta uzun bir yolculuğa çıkacağız.
Belediyenin açtığı çukur, ağzına kadar suyla doluydu.
Kardeşim sessiz sakin, kendi halinde biridir.
NOT: Bazı cümleler, yükleminde ya da herhangi bir öğesinde olumsuzluk bildiren bir ek veya sözcük bulundurduğu halde anlamca yargının gerçekleştiğini, olumlu yönde olduğunu kasteder. Bu tip cümlelere “biçimce olumsuz, anlamca olumlu”, cümleler diyebiliriz. Buradaki “biçim” kelimesi, cümlenin kuruluş yönünü, yapısını, şeklini karşılamaktadır.
Örnekler:
Boğazın manzarası hoşuma gitmedi değil. (hoşuma gitti)
Onun arkamdan konuştuğundan haberim yok değil. (haberim var)
Senin bu tavırlarına kızmıyor değilim. (kızıyorum)
Hayattaki beklentilerime ulaşamayacağı mı sanıyorsun? (ulaşacağım)
Bir de ne göreyim, Erkan malzemeleri alıp gelmemiş mi? (gelmiş)
Anlamaz mı, ne zekidir o! (anlar)

NOT: Cümlede belirtilen durum veya davranış çirkin, rahatsız edici ya da uygunsuz bir anlama gelen sözcüklerden oluşsa bile, cümledeki yargı meydana gelmişse bu cümle olumlu bir cümledir.
Örnekler:
Göz göre göre ona yalan söylüyorsun. (Yalan söylemek= Olumsuz bir durum ancak söyleme eylemi gerçekleştiği için cümle olumludur. )
Bir araya geldiklerinde arkamdan konuşuyorlarmış. (arkadan konuşmak)
Bu adam geçen sene de yırsızlık yapmıştı. (hırsızlık)
Her geçen gün daha da kötü oluyorum. (kötü)

2-OLUMSUZ CÜMLE:
Olumsuz cümleler, yüklemde belirtilen yargının meydana gelmediğini, gerçekleşmediğini, olumsuz yönde sonuçlandığını ya da sonuçlanacağını, sözü edilen kavramın mevcut olmadığını ifade eden cümlelerdir. Olumsuz cümlelerin yükleminde olumsuzluk bildiren “-ma, -me, -maz, -mez” eki veya “yok, değil” gibi olumsuzluk ifade eden sözcükler genellikle yer alır.
Örnekler:
Depremin vurduğu bu şehirde artık uzun uzun binalar yok.
Herkesle aynı şeyleri düşünecek değilim.
Bakma onun böyle sitemli konuştuğuna.
Bir daha kapıyı çalmadan içeri girmeyin.
Aldığın kazak sıcak suda yıkanmaz.
Bazı şeylerin önüne geçemezsiniz.

NOT: Bazı cümleler, olumsuzluk bildiren ek ya da sözcük almadığı halde, anlam bakımından yargının gerçekleşmediğini, gerçekleşmeyeceğini, sözü edilen kavramın bulunmadığını kasteder. Böyle cümlelere de “biçimce olumlu, anlamca olumsuz”cümleler denilmektedir.
Örnekler:
Bu söylediğin de laf mı şimdi. (laf değil)
Ne sen Leyla’sın ne de ben Mecnun. (Sen Leyla değilsin, ben de Mecnun değilim)
Kim sever bu kadar tatsız çorbayı! (kimse sevmez)
Verilen işleri zamanında bitireceğini mi sanıyorsunuz? (bitiremez)
Duyduklarım karşısında artık sana nasıl güvenebilirim? (güvenemem)
Bu soğukta kabansız dışarı çıkılır mı hiç! (çıkılmaz)
Sorunlara çözüm bulabilecek kadar donanımlı biri ne gezer! (donanımlı biri yok)

3-SORU CÜMLESİ:
Soru cümleleri, merak edilen bir durumu, bilgiyi veya giderilmek istenen bir kuşkuyu, soru anlamı olan çeşitli sözcükler yardımıyla öğrenmeyi amaçlayan; ya da bu soru sözcükleri yardımıyla bir isteği bir duyguyu anlatan cümlelerdir.
Soru cümlelerindeki soru anlamı “mi soru edatı”, “soru sıfatı”, “soru zamiri” ve “soru zarfı” ile sağlanır ve bu soru sözcükleri, cümledeki herhangi bir öğeyi bulmak için kullanılabilir.
Soru edatı= “mı, mi, mu, mü”
Soru sıfatı= “nasıl, hangi, kaç, kaçıncı, kaçar, kaçta kaç, ne, ne kadar,”
Soru zamiri= “kim, kimi, kime, kimde, kimden,
ne, neyi, neye, neyde, neyden,
nere, nereyi, nereye, nerede, nereden
kaçı, kaçımız, kaçınız,
kimler, neler, hangisi, hangileri, hangimiz”
Soru zarfı= “nasıl, niçin, neden, niye, ne, ne zaman, ne kadar”

a-Gerçek Soru Cümlesi:
Cevap almak amacı taşıyan soru cümleleridir.
Örnekler:
Bu insanlar nereden geliyor? Cevap: Ankara’dan (Soru anlamı zamirle sağlanmış)
İzne ayrıldıktan sonra seni aradı mı? Cevap: Aramadı
Hangi yoldan gideceksiniz? Cevap: Bu yoldan (sıfat)
Gizli yürütülecek olan bu görevin başına kimi getirecekler? Cevap: Onu (zamir)
Listedeki gruplarda kaçar kişi yer alıyor? Cevap: Yedişer kişi (sıfat)
Bozulan Kırıkkale-Ankara yolu ne zaman onarıldı? Cevap: Geçen sene (zarf)
Niçin karanlıkta oturuyorsun? Cevap: Çünkü….
b-Sözde Soru Cümlesi:
Kuruluşuna göre soru soruyormuş gibi görünen; ancak cümledeki soru sözcüğüne rağmen herhangi bir cevap beklemeyen, cevabı kendi içinde gizli olan soru cümleleridir. Bu cümleler, vurgu/tonlamanın da yardımıyla bir duyguyu anlatmak için kullanılır.
Örnekler:
Ocağı söndürdüm mü acaba? (kuşku)
Bir kahve daha alabilir miyim? (rica)
Senin gibi bir insanı kim reddeder? (şaşkınlık, övgü)
Bu kadar kolay soruyu nasıl çözememişim? (üzüntü)
Doğum gününü hiç unutur muyum? (kesinlik)
Olayların böyle gelişebileceğini niçin düşünemedim? (pişmanlık)
Benim onca zorluğu nasıl aştığımı nereden bileceksiniz? (….)
Hırsızlık mı? Ben mi yapmışım? (bilmezden gelme, karşı çıkma)
O kadar uzaklara açılmaya ne gerek var?

UYARI: Cümlede soru sözcüğü gördüğünüzde: “Bu cümle soru cümlesidir.” demeniz sizi hataya düşürecektir. Çünkü, içinde soru sözcüğü olduğu halde gerçek veya sözde soru cümlesi özelliği taşımayan cümleler de vardır. Bu konuda ve tüm cümle çeşitleri konusunda yapılan en büyük hata, cümleyi tam okumadan karar vermektir.
Örnekler:
Bu değirmenin suyunun nereden geldiği anlaşıldı. ()
Bana neden böyle davrandığını anlamıyorum.
Kime baksam yüzünde bir parça sen varsın anne.
Gelir mi gelmez mi bilmem ama başı dertte değildir umarım.

4-EMİR CÜMLESİ:
Emir cümleleri, bir eylemin yapılmasını veya yapılmamasını “buyruk, komut, talimat, ferman” şeklinde ifade eden cümlelerdir. Emir cümlelerinin yüklemi “emir kipi” ile çekimlenmiş fiilden oluşur. Ancak bazen, vurgu/tonlama yardımıyla farklı kiplere de emir anlamı yüklenebilmektedir.
Örnekler:
Oku.
Ben gelene kadar yemeği hazırlasın.
Kovaya su doldur ve hemen arabayı yıka.
Saat 12’den önce evden çıkmayın.
Ben gelmeden bilgisayarı açma.
Bundan sonra ablanın kalbini kırmayacaksın.

5-ÜNLEM CÜMLESİ:
Vurgu/tonlamanın en yoğun kullanıldığı cümle çeşitleridir. Ünlem cümleleri, “sevinç, üzüntü, korku, şaşkınlık, acıma, kızgınlık, hüzün, hayıflanma, coşkunluk, tehdit vb.” duyguları vurgu/tonlama ve bazı kelimelerin de yardımıyla etkili şekilde ifade etmeye yarayan cümlelerdir. Ünlem cümlelerinin sonuna ünlem işareti konulur.
 Örnekler:
Neydi o ses öyle!
Harika bir fikir geldi aklıma!
Off yine başıma ağrı girdi!
Hey inşaat alanına dikkat et!
Eyvah babam da gelecekmiş!
Ne kadar da güzel bir bebek bu!
Oraya gitmene izin vermiyorum!
İmdat! Düşüyorum!

C- Yüklemin Yerine Göre Cümle Çeşitleri:
Cümlede, normal şartlarda yüklemin bulunması gereken yer, cümlenin sonudur. Fakat bazen, şiir mısralarında, günlük konuşma cümlelerinde veya üslup özelliği olarak yüklemin yeri değişebilmektedir.
1-KURALLI (DÜZ) CÜMLE:
Türkçenin cümle yapısında özne başta, tümleçler ortada, yüklem ise sondadır. Bu sebeple yüklemi sonda olan cümlelere “kurallı cümle” ya da diğer bir ifadeyle “düz cümle” denilmektedir.
Örnekler:
Masasının üzerindeki bütün kitapları rafa kaldırdı.
Bir gün hayallerine ulaşacağına inanıyorum.
Onun yalnızlığına yürek dayanmaz.
Saçlarımı her gün farklı şekilde taramaktan keyif alıyorum.
Leyla, gecenin en zarif isimlerindendi.

2-DEVRİK CÜMLE:
Yüklemi sonda değil, başta veya ortada olan cümlelerdir. Başka bir ifadeyle yüklemi özne veye tümleçlerden önce gelen cümleler “devrik” cümlelerdir.  (Devrik cümlelerin öğelerini kolaylıkla bulabilmek için cümleyi kurallı cümleye çevirmeniz işinizi kolaylaştıracaktır.)
Örnekler:
Heyecandan daha sınava girmeden unuttum bütün bildiklerimi.
Günü geldiğinde anlayacaksın ne demek istediğimi.
Geçmez günlerimin sessiz avuntusudur avuçlarımdaki busen.
Bir dost gerek beni bu diyardan alıp götürecek


D- Yapısına Göre Cümle Çeşitleri:
1-BASİT CÜMLE
Tek bir durumu, tek bir duyguyu düşünceyi, tek bir yargıyı anlatan ve bunu da tek bir yüklem ile sağlayan cümlelere “basit cümle” denir. Basit cümlelerde yüklem haricinde şunlar yer almaz:
İkinci bir yüklem (ek fiil ya da kip ekleriyle çekimlenmiş bir sözcük)
Fiilimsi
ki bağlacı
“-se, -sa” şart kipi ile çekimlenmiş sözcük

Örnekler:
Yarın hava daha güzel olacakmış.
Meydandaki kuru kalabalık bizi iyiden iyiye bunalttı.
Güzelim saçları genç yaşta döküldü.
Bu hafta sonu için günü birlik bir gezi planladık.

ÖNEMLİ UYARI: Basit cümle demek “kısa cümle” demek değildir. Yukarıda belirttiğimiz kriterlere uygun uzun cümleler de basit cümle olarak nitelendirilir.
Örnekler:
Caddenin bitimindeki marangozda, semtin en yaşlı esnafı Hasan Amca büyük bir azimle işini yapıyordu. (Basit cümle)
Fabrika atıkları, kanalizasyon suları ve kimyasal atıklar, akarsuların ve göllerin kirliliği ile birlikte çok sayıda sağlık sorununu da beraberinde getirmektedir. (Basit cümle)

2-BİRLEŞİK CÜMLE
İçinde birden fazla yüklemi olan, dolayısıyla birden fazla yargı taşıyan cümlelere birleşik cümle denir. Bu cümleler, girişik birleşik, ki’li birleşik, iç içe birleşik yapıda olabilir. Şartlı cümleler de birleşik cümle olarak kabul edilmektedir.
2.1. Girişik Birleşik Cümle
İçinde fiilimsi türünden bir sözcük (isim fiil, sıfat fiil, zarf fiil) bulunan cümleler “girişik birleşik cümle” olarak isimlendirilmiştir.
Fiilimsinin bulunduğu söz öbeği yan cümlecik, asıl yüklemin bulunduğu bölüm ise temel cümle olur.
Cümlede ne kadar eylemsi varsa o kadar yan cümlecik bulunur.

Örnekler:
Üç yaşına gelince / okumayı öğrenmişti.
Yan C.  (Zarf Fiil Eki)       Temel C.
(Yan cümle, temel cümlenin zarf tümleci görevinde kullanılmıştır)
Bu olaya kayıtsız kalan insan / merhamet duygusunu yitirmiştir.
Yan C.                (Sıfat Fiil Eki)                  Temel C.
(Yan cümle, temel cümlenin öznesi görevinde kullanılmıştır)
Onca yıldan sonra bizleri terk edişine / anlam veremiyordum.
Yan C.                             (İsim Fiil Eki)               Temel C.
(Yan cümle, temel cümlenin dolaylı tümleci görevinde kullanılmıştır)

2.2. Ki’li Birleşik Cümle
Kendisinden önce gelen temel cümle ile kendisinden sonra gelen yan cümleyi birbirine bağlayan “ki” bağlacıyla oluşturulmuş cümlelerdir. Bu tür cümlelerde bulunan “ki”, Farsçadan Türkçeye geçen bir “ki” bağlacıdır. Bu nedenle bu tür cümleler Türkçenin yapısına tam olarak uygun değildir. Aşağıdaki örneklerde temel cümlenin  “ki” bağlacından önce, yan cümlenin ise sonra kullanıldığını görebilirsiniz.
Örnekler:
Biliyorum ki pişman olacaksın.
Temel C.    /    Yan C.
Pişman olacağını biliyorum. (Türkçe cümle yapısına uygun hali)
Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini.
Temel C.  /           Yan C.
Gözlerimin rengini unuttuğunu duydum. (Türkçe cümle yapısına uygun hali)
İtiraf etmeliyim ki ona hiç bir zaman doğruları söyleyemedim.
Temel C.               /                         Yan C.
Ona hiç bir zaman doğruları söylemediğimi itiraf etmeliyim. (Türkçe cümle yapısına uygun hali)

2.3. İç İçe Birleşik Cümle
İki cümlenin iç içe geçmesiyle oluşmuş cümlelerdir, başka bir deyişle bir cümlenin, başka bir cümle içinde yer aldığı cümlelere “iç içe birleşik cümle” denir. Tek başına bir yargıya sahip olan temel cümle ile onun ögesi konumundaki başka bir yargıya sahip cümle iç içe geçerek bu tür cümleleri oluşturur.  İç içe birleşik cümlelerde temel cümlenin yüklemi genellikle “demek, sanmak, zannetmek, farz etmek, bilmek, görmek, görünmek, düşünmek” fiillerinin çekimli şeklidir.
Örnekler:
Birazdan geliyorum, dedi.
Yan C.                       Temel C.
Adalet her zaman eşitlik demek değildir, diye belirtti.
Yan C.                                            Temel C.
Ben bu iş birazdan biter diye düşünüyordum.
Yan C.                                         Temel C.
Atatürk, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini benimsemiştir.
Yan C.                                           Temel C.

2.4. Şartlı Birleşik Cümle
-se, -sa şart eki almış cümlenin, temel cümleyi çeşitli açılardan tamamladığı cümle çeşididir. Bu tür cümlelerde yan cümle zarf görevindedir.
Örnekler:
Hava sıcak olursa camları açarız.
Yan C.                  Temel C.
Adalet olmazsa huzur olmaz.
Yan C.                   Temel C.
Elindekilerin kıymetini bilmezse çabucak kaybeder.
Yan C.                                           Temel C.
Bu kadar hızlı gidersek kaza yapabiliriz.
Yan C.                                           Temel C.
Acı ne kadar büyükse, sabır da o kadar büyüktür.
Yan C.                                           Temel C.

3-SIRALI CÜMLE
Birden fazla tamamlanmış cümlenin anlamsal bir bütünlük içinde sıralanarak oluşturulduğu cümlelerdir. Aralarındaki anlam ilişkisi, ortak cümle, ortak kip, şahıs ekleri vb unsurlarla pekiştirilir. Sıralı cümleler, birbirinden virgül (,) veya noktalı virgülle (;) ayrılır.
NOT: Sıralı cümlelerin bir bölümünde ögelerinden en az birisi ortak olan cümleler yer alırken, bir bölümünde ise ögelerinden hiçbiri ortak değildir. Ortaklığı bulunan cümlelere “bağımlı sıralı cümle“, ortaklığı bulunmayan cümlelere ise “bağımsız sıralı cümle” adı verilmektedir.
Örnekler:
Doktor geldi efendimiz; yatağınıza bekliyorlar. (Bağımlı Sıralı Cümle)
1. cümle: Doktor geldi efendimiz. (kim geldi = doktor)
2.cümle: Yatağınıza bekliyorlar. (kim bekliyor = doktor)
Ortak Öğe: Özne (Doktor)
Ben çalışıyordum, o eğleniyordu. (Bağımsız Sıralı Cümle)
1. cümle: Ben çalışıyordum.
2.cümle: O eğleniyordu
Ortak Öğe: –
Annesi buraya kadar geldi, oğlunu sordu. (Bağımlı Sıralı Cümle – Ortak Öğe Özne)
Bu albümü Türkiye’de çıkardı, sattı. (Bağımlı Sıralı Cümle – Ortak Öğe Nesne)
Murat her pazartesi bize gelir, perşembe dönerdi. (Bağımlı Sıralı Cümle – Ortak Öğe Özne)
Bu ihtiyar teyzeyi herkes sever ve sayardı. (Bağımlı Sıralı Cümle – Ortak Öğe Belirtili Nesne)
Karadenizin havası güzel, suyu güzel, doğası yemyeşil. (Bağımlı Sıralı Cümle –Tamlayan)
Koridorda dört kişi vardı; biri, bize doğru yaklaştı. (Bağımsız Sıralı Cümle)
Gel demesi kolay; git demesi zordur. (Bağımsız Sıralı Cümle)

4. BAĞLI CÜMLE
İki veya daha fazla cümlenin “ile, ve, ama, fakat, lakin, çünkü, meğer, veya, halbuki” gibibağlaçlarla birbirine bağlandığı cümlelerdir. Bu tür cümleler birbirlerine anlamca bağlı olsalar da yüklemleri, özneleri ya da diğer öğeleri farklılık gösterebilir. Tıpkı sıralı cümlelerdeki gibi unsurlarının biri veya birden fazlası ortak olarak kullanılan bağlı cümleler bulunduğu gibi, hiçbir unsuru ortak olmayan bağlı cümleler de vardır.
ÖNEMLİ: Bağlı cümle ile sıralı cümle arasındaki fark, cümleleri ayırırken kullanılan unsurlardır. Bağlı cümlelerde bağlaçlar, sıralı cümlelerde ise virgül veya noktalı virgül kullanılır.

Örnekler:
Manzara güzeldi ve hemen fotoğraf makinemi kaptım.
Kitaplarla arası iyi değil sanıyordum, meğer tam bir kitap kurduymuş.
Dışarı çıkarken montunu almalısın; çünkü yağmur yağacak.
Ölmek kaderde var lâkin vatandan ayrılışın ızdırabı zor.
Bana ne diller döktü meğerse hepsi yalanmış
Anası böyle söyledi gene de gidip kocasına söyledi


15 Şubat 2017 Çarşamba

                      SON  KUŞLAR       SAİT FAİK ABASIYANIK                                                                                                                                              
Kış, Ada’nın bir tarafından yerleşebilmek için rüzgarlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dıramudana, gün doğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman ;öteki yakada yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara, oldukça mahsun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu güzel  yüzlü göçmen tazeyi benden başka bu ada da seven hemen hiç kimse yoktur, diyebilirim . -  Övünmek için değil -.
Herkesin yeni başlayacak olan altı yedi aylık soğuk hayata kendini şimdiden alıştırmak ve hazırlamak için bir şeyler yapmaya çalıştığı  öyle günlerde ben, tembelliğim, hep kaçanı kovalayan huyumla yazın, o güzel göçmenin peşine düşmüşümdür. Nerede yakalarsam orada kucaklarım onu. Kimi bir çamın gölgesinde durgun ve güneşsizdir. Kimi bir çalılığın kenarındaki çimenlikte bütün eski ihtişamıyla daha yeni başlamıştır.  
Yazın daha parça parça, lime lime, bohça bohça eşyalarıyla gitmek için fazla telaş etmediği Ada’nın bu yakasında, hiç ev yoktur. Yalnız bir tek kır kahvesi vardır.
Bir küçük koyun hemen beş on metre yukarısında, bir apartman terası kadar ufak bu kır kahvesinin tahta masaları üstünde hala karıncalar gezer, hala sinekler kahve fincanının etrafına konarlar. Bütün sesler kesilmiştir. Kimi gökyüzünden bir uçak homurtusu gelir. İçindeki, şimdi Yeşilköy e inecek yolcuları düşündüğüm, yalnız bu yazıyı yazarken oldu ondan evvelde uçaklar geçmişti. Ama hiç, içindeki yolcuların Yeşilköy e neredeyse ineceklerini, daha daha şu iki satır sonunda inmiş bile olduklarını düşünmemiştim.
Kahvecinin kendisi sevimsiz bir adamdır. Kahveciden çok, ters bir devlet memuru hüviyeti taşır. Hastalıklı olmasa, doktorlar fazla yorulmamasını salık vermemiş olsalar, dünyada kahveci olmazdı. Tersine, ben bütün ömrümce iyi bir kahve bulamadığım için kahveci olamamışımdır. Bir kır kahvesi, bir köyün kahvesinin üç beş gediklisi…Bundan güzel bir ömür mü olur, elli atmış senelik yaşama bundan güzel başlar ve biter mi ?
Ağaçtan ağaca serilmiş beyaz çamaşırlar bu kadar durgun, güneşsiz, ıslak bir şekilde ılık havada hiç kurumayacaklar. Bu kedi, tahta masanın üstüne çıkmış, köpeğime durmadan homurdanacak mı ? Sandalyenin üstündeki vişneçürüğü rengindeki delik çoraplar…Asmanın  yaprakları daha yemyeşil. Bizim bahçedeki kurudu bile.
Deniz, Bozburnun’a doğru başını almış gidiyor. Uzaklarda görülen,İstanbul un neresi kim bilir ? Sesler neden gelmiyor ?
Bir başka uçağın sesi gelmeye başladı. Bizim ada, uçakların üstünden geçtikleri bir yol güzergahı olmalı ki, hep ya üstümden ya solumdan geçip gidiyorlar.Kedi sustu. Köpeğim gözünü kapadı. Karga sesleri geliyor şimdi de. Vaktiyle bu ada ya bu zamanda kuşlar uğrardı cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı
İki senedir gelmiyorlar.
Belki geliyorlar da ben farkına varmıyorum.
Son bahara doğru bir takım insanların  çoluk çocuk ellerinde bir kafes, Ada nın tek tepesine doğru gittiklerini görürdüm. İçim cız ederdi.
Büyüklerin ellerinde bir birine yapışmış, pislik renginde acayip çomaklar vardı.
 Bunlarla bir yeşil meydanın kenarına varır, bunları bir ufacık ağacın altına çığırtkan kafesiyle bırakırlar,ağacın her dalına ökseleri bağlanırdı. Hür kuşlar, kafesteki çığırtkan kuşun feryadına, dostluk, arkadaşlık,yalnızlık sesine doğru bir küme gelirler. Çayırlıkta bir başka ağacın gölgesinde gerekmiş çoluklu çocuklu kocaman herifler bir müddet bekleşirler sonra kuşların üşüştüğü ağaca doğru yavaş yavaş yürürlerdi. Ökselerden kurtulmuş dört beş kuş,bir başka ökseye doğru şimdilik uçup giderken birer damlacık etleriyle birer tabiat harikası olan kuşları toplarlar, hemen dişleriyle oracıkta boğarlardı. Ve hemen canlı canlı yolarlardı.
Hele bir tanesi vardı, bir tanesi. Çocukları bu işe seferber eden de oydu. Ökseleri cumartesi gecesinden hazırlayan da… Konstantin isimli bir herifti. Galata da bir yazıhanesi vardı. Zahire tüccarıydı. Kalın, tüylü bilekleri , geniş göğsü, delikleri kapanıp açılan üstü kara kara benekli bir burnu, deriyi yırtmış da fırlamış gibi saçları, kısa kısa bir yürümesi, kalın kalın bir gülmesi…O esmer ve sarışın arası iskeletlerin bir damlacık etlerinden yapacağı pilavın hazzıyla pırpıl pırıl yanan krom dişleriyle nasıl koparırdı kuşun iniğini, bir görseydiniz… Hani sessiz, zenginliğini belli etmez, mütevazı adamdı da… Konu komşusu da severdi hani. Hiç bir şeye, hiçbir dedikoduya karışmazdı. Sabahleyin işine kısa kısa adımlarla koşarken, akşam filesini doldurmuş vapurdan çıkarken görseniz; iriliğine,sallapatiliğine, Karamanlı ağız konuşuşuna, basit ama, hesaplı fikirlerine, iki kadeh atmışsa yine basit, sevimli şakalarına karşı, hakkında kötü bir hüküm veremezdiniz. Kendi halinde, işi yolunda, hesaplı yaşayan bin bir tanesinden biriydi.
Ama, güz mevsiminde birden bire böyle canavar kesildi. Akşam beş otuz vapurunun arka tarafında yerleştiği iskemlesinde denizin üstünde oldukça mülayim bakan gözlerini havaya kaldırır, eylül sonlarına doğru böyle şairane gök yüzüne bakardı. Birden yüzünün ve gözlerinin parladığını gördünüz.
 Havada ve denizdeki tirşe maviliğin üstünde bir takım esmer damlacıklar görünürdü. Sağa sola oynarlar sonra bir istikamet tutturur, bu esmer lekecikler geçip giderlerdi. 
Konstantin efendi onların çok uzaktan geçtiklerini görebilirdi. Gözlerini kısardı. Esmer lekelerin adalar istikametinde gittiklerini görür, etrafına bakar, bir tanıdık görecek olursa gözünü kırpar, gökyüzüne bir işaret çakar:
- Bizim pilavlıklar geldi, derdi
Kuşlar pek yakından geçmişse, seslerini taklit ederek kalın dudaklarıyla dişlerinin arasından onlara seslenirdi. Kuşların çoğunca aldandıklarına, bu sesi duyarak dost sesi sanıp vapur etrafında bir dönüp uzaklaştıklarına şahit olmuşumdur.
Havalar sertleşir, poyrazlar,lodoslar birbirini kovalar günün birinde teşrinlerin sonlarına doğru, ılık,hiç rüzgarsız,parça parça oynanmayan bulutlu,tatlı sümbüli günlerde, o, en çığırtkan kafes kuşunu nerden bulursa bulur mahalle çocuklarını çağırtır ; bin tanesi iki yüz elli gram et vermeyen sakaları, iskeletleri, floryaları,aralarına karışmış serçeleri gökyüzünden birer birer toplardı.
Seneler var ki kuşlar gelmiyor. Daha doğrusu ben göremiyorum. Güzün o güzel günlerini penceremden görür görmez, Konstantin efendinin bulunabileceği sırtları hesaplayarak yollara çıkıyorum. Bir kuş cıvıltısı duysam kanım donuyor, yüreğim atmıyor. Halbuki sonbahar kocayemişleri,beyaz esmer bulutları, yakmayan güneşi, durgun maviliği, bol yeşili ile beraber olunca insana sulh, şiir, şair,edebiyat,musiki,mesut insanlarla dolu anlaşmış,sevişmiş,açsız hırsız bir dünya düşünüyor.Her  memlekette kıra çıka her insan, kuş sesleriyle böyle düşünecektir. Konstantin efendi mani oluyor. Zaten kuşlarda pek gelmiyor artık.Belki birkaç seneye nesilleri de tükenecek.Her memlekette kaç tane Konstantin efendi var kim bilir? Kuşlardan sonra şimdi de milletin yeşilliğine musallat oldular .Geçen gün yol kenarında ki yeşilliklere basmaya kıyamayarak yola çıkmıştım. Konstantin Efendi’nin günlerinden bir gündü , Gökte hiçbir kuş gözükmüyordu. Evden çıkarken isketemin kafesine incir yapıştırdım. İsketem tek gözünü verip bana dostlukla bakmış incir çekirdeğini kırmaya çalışıyordu.
Onu, ev duvarının bir kenarına çaktığım çiviyi asmış,yola çıkmıştım. Kuşlar yoktu şimdi havada ama, yolun kenarında yeşillikler vardı ya… Baktım bu yeşilliklerin bazı yerleri sökülmüş. Biraz ileride dört çocuğa rastladım . Yürüyorlar. Yeşilliklerin en güzel yerinde duruyor, bir kaldırım  taşı kadar büyük bir parçayı belle söküyorlar, bir çuvala dolduruyorlardı:
-Ne yapıyorsunuz, yahu? Dedim.
-Sana ne ? dediler.
Fukara , üstleri yırtık pırtık yavrulardı.
-Canım, neden söküyorsunuz? Dedim
-Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
-Ne yapacak bunları?
-Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya hani,onun bahçesini düzeltiyorlar da…
-İngiliz çimi alsın,eksin,mademki herif zengin…
-İngiliz çimi ile bu bir mi ?
-Bu daha mı iyi ?
-İyi de laf mı ? bunu üstüne çimen mi olur ? Hollandalı öyle demiş.
Karakola koştum. Polislere haber verdim. Güya men ettiler. Gizli gizli, gene çimenler yer yer söküldü. Mühendis Ahmet Bey’e ceza bile kesilmedi Belediye talimat namesinde, yol kenarındaki çimenleri sökmek cezayı mucip oluyormuş kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı. Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler görmeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da görmeyeceksiniz. Bizim için değil ama çocuklar, sizin için çok kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikayesi..

12 Şubat 2017 Pazar

Kelime (Sözcük) Bilgisi - Sözcükte Anlam
A. Anlam Bakımından Sözcükler
2.      Yan Anlam
3.      Mecaz Anlam
4.      Deyim Anlam
5.      Terim Anlam
6.      Argo Anlam
7.      Soyut Anlam
8.      Somut Anlam
9.      Genel ve Özel Anlam
B. Sözcükler Arasındaki Anlam İlişkileri
4.      Eş Sesli Sözcükler
5.      İkilemeler
6.      Yansımalar
7.      Atasözleri
8.      Dolaylama
9.      Anlam Genişlemesi
SÖZCÜK (KELİME)
Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır.
SÖZCÜKTE ANLAM
Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır.
Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.
Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:
A. ANLAM BAKIMINDAN SÖZCÜKLER
Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım.
1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)
Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.
Meselâ, "ağız" dendiğinde akla ilk gelen, organ adıdır. "göz" kelimesi de öyle.
·         Soğuktan su boruları patlamış.
·         Ayağında eski bir spor ayakkabı var.
·         Biraz sonra toprak bir yola girdik.
·         Kanadı kırık bir martı gördüm.
·         Soğuk sudan boğazı şişmişti.
·         Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım. 
·         Dün gece erken yattım.
·         Sıcak çorbayı içince rahatladım.
·         Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.
·         Ahmet'in burnu iyi koku alır.
·         Ağzında yaralar oluşmuştu.
·         Elini hırsla masaya vurdu.
·         İri hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor gibiydi.
·         Gölün kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar kuşatmıştı.
2. YAN ANLAM
Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir.
Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır.
Meselâ "göz" dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama "iğnenin gözü", "çantanın gözü", masanın gözü" tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, "düşmek" kelimesi "Meyveler tek tek yere düştü" cümlesinde temel anlamda; "Çocuğun pantolonu düşüyordu", "Bu yılın ilk karı düştü" ve "Kavakların gölgesi yola düştü" cümlelerinde yan anlamdadır.
·         Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar. (arka taraf)
·         Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.
·         Uçağın kanadı havada parçalanmış.
·         Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.
·         Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum.
·         Köprünün ayağına bomba koymuşlar.
·         Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
·         Kapının kolunu kırınca babamdan azar işittim.
·         Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha başarılı.
·         Yokuşun başına kadar koştuk.
Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür.
Somut anlamıyla "geçilen yer" demek olan "yol" kelimesi "yöntem, metot" anlamına gelerek soyutlaşmıştır.
Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir.
Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb.
3. MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir.
·         Bu konuyu bir daha açmayacağım.
·         İşsizlik sorunu hükümeti terletecek.
·         Derdim çoktur, hangisine yanayım.
·         Doktora boş gözlerle bakıyordu.
·         Bu şarkıya bayılıyorum.
·         Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.
·         Yakında savaş patlayacak.
·         Hepimiz onun hafif biri olduğunu biliyorduk.
·         İnce işlere aklım pek ermiyor.
·         Kitapları taşırken kolum koptu.
·         İlk damlalardan sonra yağmur birden coştu.
·         Bu söze gençlerden biri ince bir karşılık verdi.
·         Onun pişkinliğine bir anlam veremedik.
·         Cesaretinin kırılmasına sen sebep oldun.
Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim aktarması da denir.
·         "Kurban olam, kurban olam
·         Beşikte yatan kuzuya" (açık istiare)
·         "Tekerlekler yollara bir şeyle anlatıyor." (kapalı istiare)
İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir.)
·         Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl
·         Saçını kestir demedim mi?
·         Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek.
·         Ayağını çıkarmadan girebilirsin.
·         Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.
·         Orhan Veli'yi okur musun?
4. DEYİM ANLAM
Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
·         Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
·         Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.
·         Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu.
·         Her gördüğüne dudak büküyordu.
·         Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.
·         İki genç adam boğaz boğaza geldi.
·         Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
·         Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
·         Sonunda korktuğumuza uğradık, çocuk kayboldu.
·         Matematiği aklım almıyor.
·         Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.
·         Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.
·         Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
·         Bizimkinin iyice çenesi düştü.
·         Göze girmek için her şeyi yapıyor.
·         İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
·         Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
·         Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.
·         Burası çok ayak altı, şurada duralım.
Deyimlerin özellikleri:
a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz.
·         Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,
·         "ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
·         "ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,
·         "dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,
·         "tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: "baş başa vermek" ve "kafa kafaya vermek" gibi.
Araya başka kelimeler girebilir:
·         "Başını derde sokmak" » Başını son günlerde hep derde soktu.
b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey anlatırlar:
·         "Çam sakızı çoban armağanı",
·         "dili çözül-",
·         "dilinde tüy bit-",
·         "dilini yut-"
c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır.
Deyimler ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara veya öykücüklere dayanır.
c.1. Deyimler kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:
·         ağzı açık,                              kulağı delik,                
·         eli uzun,                                kaşla göz arasında,
·         bulanık suda balık avla-,       dikiş tutturama-,          
·         can kulağı ile dinle-,              köprüleri at-,   
·         pire için yorgan yak-,            pişmiş aşa su kat-,
·         kafayı ye-,                            aklı alma-,
·         akıntıya kürek çek-,              ağzı kulaklarına var-,
·         bel bağla-,                            çenesi düş-,
·         göze gir-,                              dara düş-,
c.2. Deyimler cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara ya da öykücüklere dayanır.
·         Yorgan gitti, kavga bitti.
·         Dostlar alışverişte görsün,
·         Çoğu gitti azı kaldı,
·         Allah bana ben de sana,
·         Atı alan Üsküdar'ı geçti,
·         Tut kelin perçeminden,
·         Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
·         Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
·         Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
·         Ne şiş yansın ne kebap,
·         Fol yok yumurta yok ..
d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir.
Atasözleri ile arasındaki farklar:
·         Deyimler genel yargı bildirmezler.
·         Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir.
·         Öğütte bulunmazlar.
·         Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur.
Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir.
e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır.
·         Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?
Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır:
·         Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..
f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:
·         Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)
·         Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)
·         Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması)
·         O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat)
g) Kafiyeli deyimler de vardır:
·         Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı
5. TERİM ANLAM
Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.
"yüklem, özne, kök, zarf", dil bilgisi terimleri; "üçgen, daire, çap", kelimeleri de geometri terimleridir.
Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.
Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir.
Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
·         Boğaz'ı geçip Karadeniz'e ulaştık.
·         Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.
·         Ağacın kökleri çok derinde.
·         Üçgenin iç açıları toplamı 180'dir.
6. ARGO ANLAM           
Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
• Argo, dil içinde bir dil gibidir.
• Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır.
• Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir.
• Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır.
• Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir.
• Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir. "Canına yandığımın dünyası" gibi.
Ayrıca bakınız-> Argo Sözlüğü
·         abdestini vermek: azarlamak
·         aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
·         röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan erkek
·         piliç gibi: güzel ve sevimli kız
·         mektep çocuğu: acemi, toy
·         zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
·         yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek
·         arakçı: hırsız
·         bal kabağı: aptal, beyinsiz
·         torpil, moruk, çakmak (sınıfta kalmak), asılmak...
7. SOYUT ANLAM
Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir.
·         Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...
8. SOMUT ANLAM
Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.
·         Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak...
Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir.
·         "Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum."
·         "Adam yıldızlara basa basa yürüyordu."
9. GENEL ve ÖZEL ANLAM
Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik de artar.
Varlık-canlı-insan-Ahmet
Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf
B. SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
1. EŞ ANLAMLI SÖZCÜKLER
Yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
·         kıymet-değer,
·         cevap-yanıt,
·         sene-yıl,
·         medeniyet-uygarlık,
·         imkân-olanak,
·         acele-ivedi,
·         zelzele-deprem,
·         yoksul-fakir,
·         misafir-konuk,
·         sınav-imtihan,
·         yöntem-metot,
·         mesele-sorun,
·         fiil-eylem,
·         kelime-sözcük,
·         vasıta-araç...
Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini tutamaz:
"kara bahtlı" kelime grubunda "kara" kelimesinin yerine "siyah" kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:
·         deprem-yer sarsıntısı-zelzele,
·         kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen
2. YAKIN ANLAMLI SÖZCÜKLER
Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
·         göndermek-yollamak,
·         bezmek-bıkmak-usanmak,
·         dilemek-istemek,
·         çevirmek-döndürmek,
·         söylemek-demek-konuşmak,
·         eş-dost, hısım-akraba,
·         bakmak-seyretmek,

·         Kardeşim sana küsmüş.
·         Kardeşim sana kırılmış.
·         Kardeşim sana gücenmiş.
·         Kardeşim sana darılmış.
Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır.
·         Ben her sorunla başa çıkarım. (baş etmek)
·         Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan)
·         Davranışları hiçbir zaman içtenlikli değildi. (yürekten, candan)
·         Yaptığı işi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.)
3. ZIT (KARŞIT) ANLAMLI SÖZCÜKLER
Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.
·         Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek,
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.
·         "sevinmek" karşıtı sevinmemek değil "üzülmek"tir.
Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir.
"doğru" kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede "eğri" olurken, diğerinde "yanlış" olabilir.
Dikkat!
İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki "ağır" kelimesinin ağır olmayan anlamındaki "hafif"le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir.
4. EŞ SESLİ (SESTEŞ) SÖZCÜKLER
Yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
·         Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir
·         Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz
·         Yazma: 1. baş örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma işi
Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:
Siyah anlamındaki "kara" ile "kar-a" (-a: yönelme hâl eki) gibi
·         "Oyuncakları olmuş çocukların kurşunlar"
·         "Zalimler her saat taze fidanları kurşunlar"
·         Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya
·         Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya
"hala" ve "hâlâ", "kar" ve "kâr", "adet" ve "âdet" kelimeleri eş sesli değildir. Okunuşları ve anlamları farklıdır.
5. İKİLEMELER
Anlamı pekiştirip güçlendirmek ve çekici kılmak için aynı kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla oluşan kelime grubudur.
·         ev bark, çoluk çocuk, ufak tefek, doya doya ...
Yapı Yönüyle İkilemeler:
·         a) Yakın Anlamlı: doğru dürüst, delik deşik, eş dost
·         b) Aynı Anlamlı: kılık kıyafet, ses seda, köşe bucak...
·         c) Karşıt Anlamlı: Aşağı yukarı, ileri geri, az çok, er geç ....
·         d) Aynı Kelimenin Tekrarı: duya duya, ağır ağır, yavaş yavaş ...
·         e) Yansımaların Tekrarı: çat pat, kıs kıs, fısıl fısıl ...
·         f) Sadece Biri Anlamlı: eğri buğrü, eski püskü
·         g) Yarı Anlamlı: eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur ...
İkilemelerin arasına hiçbir noktalama işareti konulamaz.
6. YANSIMALAR
Tabiata, insana, insan dışındaki canlılara ve eşyaya ait seslerin taklit edilmesi sonucu ortaya çıkan kelime veya kelime gruplarıdır.
·         tık, tak, pat, çat, hışır hışır, miyav, hırr, hav, me, mee, mışıl mışıl, fıkır fıkır, şıkır şıkır...
Yansımalardan isim ve fiil türetilebilir.
·         "miyavlamak, çatırdamak, şıkırtı, meleşmek, şırıltı"
7. ATASÖZLERİ
Atasözleri, atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belirli bir yargı içeren, söyleyeni belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
·         Kalıplaşmış sözlerdir, eşanlamlılarıyla dahi değiştirilemez.
·         Kısa ve özlü sözlerdir. Az sözle çok anlam ifade ederler.
·         Tecrübelere ve gözlemlere dayanırlar, bazen âdet ve gelenekleri ifade ederler.
·         Çoğu mecazlıdır.
·         Anonimdir ve edebî tür özelliği gösterir.
·         Genel bir yargı bildirir.
·         Öğüt verme amacı taşır.
Örnekler:
·         At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
·         Aç koyma hırsız olur, çok söyleme yüzsüz olur, çok değme arsız olur.
·         Böyle gelmiş, böyle gider.
·         Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider.
·         Damlaya damlaya göl olur.
·         Dost kazan dost; düşman anadan da doğar.
·         Eden bulur.
·         Geniş gününde dar gezen, dar gününde geniş gezer.
·         Göz görmeyince gönül katlanır.
·         Herkes kaşık yapar ama sapını yapamaz.
·         Her şey incelikten insan kabalıktan kırılır.
·         Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
·         Üzerine laf düşmedikçe konuşma.
·         Vakitsiz açılan gül çabuk solar.
8. DOLAYLAMA
Bir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla kelimeyle anlatmaya denir.
·         "yavru vatan": Kıbrıs,
·         "büyük kurtarıcı": Atatürk,
·         "ulu önder": Atatürk
·         "derya kuzuları": balık,
·         "file bekçisi": kaleci
·         "Türkiye'nin kalbi": Ankara
ANLAM DEĞİŞMELERİ
9. Anlam Daralması
Gösterge ile gösterilen arasındaki ilişkide, gösterge aynı kaldığı halde gösterilende değişiklik olabilmektedir. Toplumun hayatındaki değişmeler, bazı durumlarda göstergenin işaret ettiği kavramın toplum hayatından çıkması, dilde tabulaşma, başka dillerle olan ilişkiler, anlam değişmelerine neden olmaktadır. Anlambilim aynı zamanda bu tür değişmeleri de inceler.
Anlam değişmelerinin çeşitli türleri vardır.
Bir gösterge daha genel ve kapsayıcı anlamda kullanılırken, gösterdiği alanların bir kısmında daralma olması, bunun sonucunda kullanıldığı bağlamlarda meydana gelen daralma ve sınırlanmalar anlam daralması olarak adlandırılmaktadır.
Anlam daralmaları, göstergenin geniş anlamıyla kullanılırken gösterdiği ögenin belli bir bölümünü, türünü, özelliğini göstermesi şeklinde ortaya çıkar.
Örnek olarak "geyik" günümüzde "geyikgillerden erkeklerinin başında uzun ve çatallı boynuzları olan memeli hayvan" anlamıyla kullanılmaktadır. Oysa bu sözcük Eski Türkçe dönemi metinlerinde "yabani hayvan" anlamına da gelmektedir.
Aynı şekilde ilgi çekici bir daralmayı da "oğlan" sözcüğünde görürüz. Oğlan tarihi metinlerinde "evlat, çocuk" anlamıyla kullanılır, cinsiyet ayrımı yapmak gerektiğinde "urı oğlan", "kız oğlan" kullanılır. Oysa aynı sözcü anlamı bugün daralmış ve sadece "erkek çocuk" için kullanılır hale gelmiştir (Aksan, 1982, s. 215).
İlgi çekici bir anlam daralması örneği olarak "Tanrı" (Eski Türkçe: teñgri) sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçede, "mavi, gök, gökyüzü, Tanrı" anlamlarına gelen sözcük, Türklerin İslamiyeti kabul etmesinden sonra sadece "Yaradan" anlamını korumuştur. Diğer anlamları ise unutulmuştur.
Örnekleri başka alanlardan da vermek mümkündür:
Renklerin adlandırılması dil kültür incelemelerinde her zaman ilgi çekicidir. Bazı ağızlarda örnek olarak renklerin ayrımı standart dildekinden çok farklıdır. Mavi ile lacivert hatta zaman zaman yeşil, sarı ve turuncu gibi standart dilde farklı sözcüklerle gösterilen renkler, ağızlarda gök, yeşil, sarı gibi adlandırılmaktadır. Ton farkları ise açık sarı, koyu sarı gibi sözdizimi ögeleriyle gösterilmektedir.
10. Anlam Genişlemesi
Bir göstergenin, sınırlı bir gösterilen alanına sahipken genelleşerek daha geniş, daha kapsayıcı bir anlam alanı kazanması ise anlam genişlemesi olarak adlandırılır.
Örnek olarak Eski Türkçede "kraliçe" anlamına gelen hanum sözcüğünün alamı bugün "kadın, bayan, hanım" anlamlarına gelecek şekilde genişlemiştir.
Benzer bir gelişmeyi bugün aslmda özel terimler olan kraliçe ve prenses sözcüklerinde görmekteyiz. Her iki sözcük de özel anlamlarımn dışına çıkarak, genel olarak sevilen bayan, kız çocukları için de kullanılabilmektedir. Dikkat edilirse bu örneklerde, var olan bir göstergeye yeni gösterilenler eklenmiştir.
Aynı şey "sultan" sözcüğü için de geçerlidir, ancak bu sözcük bugün artık Osmanlı döneminde olduğu gibi yaşayan bir gösterilene işaret etmediği için, sevilen birine sultanım denmesi pek alışılmış değildir.
Anlam genişlemesinin sevilen örnekleri arasında marka adları ve özel adların genelleşmesi gibi örnekler de vardır. Meşhur örneklerden biri "selpak" sözcüğüdür. Selpak bir kağıt mendil markasının adı iken "kağıt mendil" anlamına gelecek biçimde anlam genişlemesine uğramıştır.
Yine ilk bakışta alıntı olduğu düşünülen "kot" sözcüğü de aslında Türkiye'nin ilk blucin üreticilerinden olan firmanın sahibinin (Muhteşem Kot) soyadının genişlemesiyle ortaya çıkmıştır.
Marka adları ve özel adlardaki anlam genişlemesine "nescafe, post-it, Molotof, Behçet hastalığı" gibi daha başka örnekleri de verebiliriz.
Tarih içinde pek çok dille ilişkisi olmuş olan Türkçede ilişki sonucu önemli değişiklikler olmuştur. Bu sırada pek çok sözcük gösterdiği kavramla birlikte Türkçeye girmiştir. Mektup, şair, sevda vb. Ancak bu karşılaşma sırasında Türkçede var olan sözcüklerin yapıları değişmediği halde yeni kavramları, anlamları gösterir duruma geldiklerine de çok rastlanır.
Tarihten de benzer örnekler vermek mümkündür. Örnek olarak Türklerin Müslüman olmalarından sonra Türkçe sözcüklerin anlamında Arapça ve Farsça sözcüklerin etkisiyle genişleme olmuştur. Örnek olarak "elçi" sözcüğü Arapça resul ve Farsça peygamber sözcüklerinin ifade ettiği anlamda dini bir terim olarak da kullanılmıştır.
Gösterenlerin başka bağlamlarda kullanılması da anlam genişlemesi olarak görülür. Organ, ayak, el, göz gibi diğer organ adlarındaki anlam genişlemeleri için Türkçe Sözlük'e bakılabilir.
11. Anlam İyileşmesi
Sözcüklerin anlamları işaret edilenlerden bağımsız olarak, taşıdıkları duygusal yönler açısından iyileşebilir veya kötüleşebilir.
Anlam iyileşmesi örneğine Türkçede yavuz sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçe döneminde "kötü" anlamın gelen sözcük, bugün "iyi, güzel, gürbüz" anlamlarını kazanmıştır.
12. Anlam Kötülenmesi
Anlam kötüleşmesinin dikkat çekici bir örneğini ise karı sözcüğü oluşturur. Eski Türkçe karı- "yaşlan-mak" fiiline getirilen yapım eki -g ile türetilmiş olan karı-g sözcüğünün sonundaki yapım eki düşmüştür. "Yaşlı" anlamına gelen sözcük, "kocanın eşi" anlamını daha sonra kazanmıştır. Standart dilde ise "eş" anlamıyla, ek almış karı-m, karı-sı biçimiyle görülmektedir. Ayrıca karı koca ikilemesinde de kullanılır. Bunun dışında anlamı argolaşmıştır.
Aynı şekilde efendi sözcüğü de çok ilgi çekici anlam kötüleşmesine uğramıştır. İstanbul efendisi, çok efendi bir adam gibi örneklerde olduğu gibi olumlu bir duygusal değer taşıyan efendi sözcüğü zamanla saygınlığı düşük meslekleri yapanlar için kullanılır duruma gelmiştir.
Yine "canlı/lar" anlamındaki canavar kelimesinin artık yırtıcı yaratık anlamında kullanılması gibi.
13. Güzel Adlandırma
·         "verem" kelimesinin dildeki korkunçluğunu azaltmak için "ince hastalık" ile karşılanması gibi.
·         Yabanî hayvan adı olan "börü"nün atılıp yerine "kurt" kelimesinin kullanılması gibi.