Halit Ziya Uşaklıgil (1868-1945)
Halit Ziya, 1866 yılında
İstanbul’da doğmuş ve 1883’ten 1943’e kadar altmış yıl devam eden uzun yazı
hayatıyla nesrin hemen hemen tüm alanlarında eser vererek Türk edebiyatına
büyük katkılarda bulunmuş usta bir yazardır. Türk edebiyatına en büyük katkısı
o döneme kadar teknik kusurlarla anılan Türk romanını bu kusurlardan
arındırmasıdır.
Edebi Kişiliği
Edebiyat hayatına
İzmir’de başlayan ve burada değişik gazetelerde yazılar yazan Halit Ziya,
işlerinden dolayı İstanbul’a gelmiş ve burada Servetifünun Edebiyatına
katılarak bu topluluğun edebiyat anlayışını benimsemiştir. Eserleriyle
Servetifünun’un nesir anlayışını da belirleyen sanatçı, daha çok bireysel
konuları, özellikle de aşkı, işlemiştir. Ancak bu eserlerinde realist tutumunu
da elden bırakmaz. Halit Ziya’daki realizm, sadece konuyu ele alışta değil
eserin tamamındadır. Çevre tasvirleri, ruh tahlilleri ve olay örgüsü tamamen
bir gerçeklik duygusuyla işlenir.
Kahramanlarını çok
çeşitli sosyal çevrelerden ve mesleklerden seçmiş, Fransız realist
romancılarında görülen başarılı insan – çevre kompozisyonunu eserlerinde
yansıtmaya çalışmıştır. Yazar, ferdin dünyasıyla sosyal çevre arasındaki
münasebeti vermeye çalışır. Romanlarında İstanbul’u mekân olarak kullanan
sanatçı hikâyelerinde Anadolu’yu da kullanmıştır. Halit Ziya, eserlerinde
dönemin ve topluluğun edebiyat görüşüne uygun olarak ağır ve süslü bir dil
kullanır. Bu dil sanatçının mensur şiirlerinde daha da ağırlaşır.
Kısaca özetleyecek
olursak;
- Servetifünun Edebiyatının roman ve
öykü alanındaki en önemli ismidir.
- Modern anlamda Türk romanının
kurucusudur. Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk romanları yazmıştır.
- Realizmin bütün ilkelerini
başarılı bir şekilde uygulamıştır. Natüralizmden de etkilenmiştir.
- G. Flaubert, H.de Balzac, A.
Daudet, Goncourt Kardeşler gibi Fransız realist ve natüralist yazarlardan
etkilenmiştir.
- Halit Ziya’nın alışılmışın dışında
bir söz dizimi vardır.
- Anlatımı tekdüzelikten kurtarmak
için devrik cümle ve eksiltili cümle kullanmış, bazı sıfatları isimlerin
sonuna getirmiş, cümlenin sonunda değişik zamanlı fiiller kullanmıştır.
- Sanatlı ve ağır bir dil kullanan
sanatçı Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalara sıkça yer vermiştir.
- Romanları teknik açıdan güçlüdür,
kusursuzdur.
- Roman ve öykülerinde kişiliğini
gizlemiştir.
- Gözlemci gerçekçiliği başarılı bir
şekilde uygulamıştır.
- Romanlarında ruh çözümlemelerine
önem veren sanatçı, kahramanların iç ve dış dünyalarını anlatırken
olabildiğince nesnel davranmıştır.
- Kişileri yetiştikleri çevreye göre
konuşturmuştur.
- Romanlarında aydın, öğrenim
görmüş, sanat ve edebiyattan anlayan kişileri ve çevrelerini; öykülerinde
ise halkın yaşayış ve adetlerini işlemiştir.
- Romanlarında sadece İstanbul’u
anlatmış; öykülerinde ise Anadolu ve köy yaşamına, kasabalardaki yaşayışa
yer vererek İstanbul dışına çıkmıştır. Öykülerinde dili romanlarına göre
daha sadedir.
- Eserlerindeki kişiler kendi
çevresinde yaşayan kişilerdir.
- Eserlerinde bireysel konuları
işlemiştir. Sürekli yakınma, karamsarlık, hayal kırıklığı, mutluluğu
arayıp bulamama ve aşk romanlarının başlıca konularıdır.
- Servetifünun Edebiyatının en
kültürlü yazarlarındandır. Almanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca,
Farsça ve Arapça bilir.
- Türk edebiyatında ilk mensur şiir
örneklerini vermiştir. Mensur şiir tarzının öncülüğünü yapmıştır.
- Cumhuriyet’ten sonra dilini
sadeleştirmiştir.
Eserleri
- Roman: Mai ve Siyah, Aşk-ı
Memnu, Kırık Hayatlar, Sefile, Nemide, Ferdi ve Şürekâsı, Bir Ölünün
Defteri, Nesl-i Ahir
- Öykü: Bir Yazın Tarihi, Solgun
Demet, Aşka Dair, Hepsinden Acı, Kadın Pençesi, Bir Şi’ri Hayal, İzmir
Hikâyeleri, Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Onu Beklerken
- Mensur Şiir: Mensur Şiirler, Mezardan
Sesler
- Anı: Saray ve Ötesi, Kırk Yıl,
Bir Acı Hikâye
- Tiyatro: Kâbus, Fare, Firüzan
- Makale-Deneme: Sanata Dair
Halit Ziya Uşaklıgil Eser
Özetleri
Mai ve Siyah: Edebiyatımızda
Batılı anlamda gerçekçi ilk romandır. Şair, mizaçlı bir genç olan Ahmet
Cemil’in ümitlerinin nasıl yıkıldığı anlatılır. Ahmet Cemil, okulu bitireceği
sırada babasını kaybeder ve kendisiyle annesinden ve kız kardeşinden ibaret
olan ailesini geçindirmek zorunda kalır. Bu işi başarabilmek için bir taraftan
bazı kitapları çevirip satar, bir taraftan da özel dersler verir. Bütün bu
ıstıraplı hayat şartları arasında, büyük ümitler bağladığı eserini de bitirmeye
çalışır. Okulu bitirince gazetelere yazı yazarak geçinmeyi tercih ettiği için
memur olmaz. Eseri basılacak, okunacak, meşhur ve zengin olduktan sonra, okul
arkadaşı olan Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’yı isteyecektir. Bu sevdadan
kendisinden başkasının haberi yoktur. Bütün bu geleceğe ait olan şeyleri mavi,
mehtaplı bir gecede hatırından geçirir. Fakat sonra bütün ümitleri birer birer
söner; kız kardeşi birçok eza (sıkıntı verme) ve cefadan sonra ölür, sevgilisi
Lamia da bir başkasıyla nişanlanır. Bütün bu olumsuzluklardan sonra Ahmet
Cemil, yazdığı ve bütün ümitlerini bağladığı eserini kendi eliyle yakar ve
annesini alarak bir gece İstanbul’dan -Yemen’e bir kaza kaymakamlığı için-
ayrılır.
Aşk-ı Memnu: Eşi ölen Adnan
Bey’in, iki küçük çocuğu bulunmasına rağmen ikinci bir evlilik yapmasıyla
işlediği hatanın öyküsünün anlatıldığı realist bir romandır. Adnan Bey’in yeni
evlendiği genç ve güzel karısı Bihter, İstanbul’un meşhur yüzlerinden Firdevs
Hanım’ın kızıdır ve Adnan Bey’e sırf zenginliğinin hatırı için verilmiştir.
Fakat bu zenginlik onun ihtiyaçlarını gidermez. Adnan Bey’in yalısında sürekli
kalan, Behlül isimli genç ve macera arayan bir yeğen vardır; bu yeğen, yengesinin
kalbinde “memnu (yasak) bir aşk” uyandırır. Fakat Behlül, bundan çabuk bıkarak
yine eski hayatına döner, bu maceracı hayattan da bıkınca Adnan Bey’in kızı
olan Nihal’i sever, onunla evlenmek üzere hazırlanırken Bihter’in aralarındaki
ilişkiyi itirafıyla bu macera duyulur. Bihter intihar eder, Behlül kaçar; Nihal
de, o kadın gelmeden önce olduğu gibi, babasıyla mutlu olmaya çalışır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder