Kelime
(Sözcük) Bilgisi - Sözcükte Anlam
|
A. Anlam Bakımından Sözcükler
B. Sözcükler Arasındaki Anlam İlişkileri
|
SÖZCÜK (KELİME)
Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı
olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir.
Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük
parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle
anlaşma sağlanır.
SÖZCÜKTE ANLAM
Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları
anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda
birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait
olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir. Burada
kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam
ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır.
Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede
veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler,
aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler.
Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam
ilişkileri şunlardır:
A. ANLAM BAKIMINDAN SÖZCÜKLER
Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde
sıralayalım.
Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam
denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı,
herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir.
Meselâ, "ağız" dendiğinde akla ilk gelen, organ
adıdır. "göz" kelimesi de öyle.
·
Soğuktan su boruları patlamış.
·
Ayağında eski bir spor ayakkabı var.
·
Biraz sonra toprak bir yola girdik.
·
Kanadı kırık bir martı gördüm.
·
Soğuk sudan boğazı şişmişti.
·
Yataktan kalkarken başımı duvara
çarptım.
·
Dün gece erken yattım.
·
Sıcak çorbayı içince rahatladım.
·
Dolaptan temiz elbiselerini çıkardı.
·
Ahmet'in burnu iyi koku alır.
·
Ağzında yaralar oluşmuştu.
·
Elini hırsla masaya vurdu.
·
İri hantal gövdesini zorlukla sürüklüyor
gibiydi.
·
Gölün kıyılarını yapraksız, bodur ağaçlar
kuşatmıştı.
Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik
anlamlara yan anlam denir.
Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az
çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur. Bir
sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi
etkili olmaktadır.
Meselâ "göz" dendiğinde akla ilk gelen, kelimenin
temel anlamı olan organ adıdır. Ama "iğnenin gözü", "çantanın
gözü", masanın gözü" tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla
kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir.
Meselâ, "düşmek" kelimesi "Meyveler tek tek
yere düştü" cümlesinde temel anlamda; "Çocuğun pantolonu
düşüyordu", "Bu yılın ilk karı düştü" ve "Kavakların
gölgesi yola düştü" cümlelerinde yan anlamdadır.
·
Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar.
(arka taraf)
·
Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış.
·
Uçağın kanadı havada parçalanmış.
·
Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor.
·
Bu dalda başarılı olabileceğimi
sanıyorum.
·
Köprünün ayağına bomba koymuşlar.
·
Şişeyi boğazına kadar doldurdu.
·
Kapının kolunu kırınca babamdan azar
işittim.
·
Benim yetiştirdiğim öğrenciler daha
başarılı.
·
Yokuşun başına kadar koştuk.
Somutlaşma ve soyutlaşma: Dilimizde kelimeler sadece
bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı
anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaşma ve soyutlaşma, dilimizdeki
kelimeler için her zaman mümkündür.
Somut anlamıyla "geçilen yer" demek olan
"yol" kelimesi "yöntem, metot" anlamına gelerek
soyutlaşmıştır.
Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı
olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan
kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir.
Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb.
Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı
yeni anlama mecaz anlam denir. Başka bir deyişle bir kelimenin,
gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya
çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek
esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak
birbirine benzetilmiştir.
·
Bu konuyu bir daha açmayacağım.
·
İşsizlik sorunu hükümeti terletecek.
·
Derdim çoktur, hangisine yanayım.
·
Doktora boş gözlerle bakıyordu.
·
Bu şarkıya bayılıyorum.
·
Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı.
·
Yakında savaş patlayacak.
·
Hepimiz onun hafif biri olduğunu
biliyorduk.
·
İnce işlere aklım pek ermiyor.
·
Kitapları taşırken kolum koptu.
·
İlk damlalardan sonra yağmur birden coştu.
·
Bu söze gençlerden biri ince bir karşılık
verdi.
·
Onun pişkinliğine bir anlam veremedik.
·
Cesaretinin kırılmasına sen sebep oldun.
Mecaz anlamlar, benzetme ve
ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir.
İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz
sanatları arasında incelenir. Eğretileme ve deyim
aktarması da denir.
·
"Kurban olam, kurban olam
·
Beşikte yatan kuzuya" (açık istiare)
·
"Tekerlekler yollara bir şeyle
anlatıyor." (kapalı istiare)
İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında
benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt,
yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına
örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla
söz sanatlarında da işlenir.)
·
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl
·
Saçını kestir demedim mi?
·
Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü
gülecek.
·
Ayağını çıkarmadan girebilirsin.
·
Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor.
·
Orhan Veli'yi okur musun?
Deyim,
en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı
sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar.
·
Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?
·
Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu.
·
Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu.
·
Her gördüğüne dudak büküyordu.
·
Senin yaptığın pire için yorgan yakmak.
·
İki genç adam boğaz boğaza geldi.
·
Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin.
·
Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar.
·
Sonunda korktuğumuza uğradık, çocuk kayboldu.
·
Matematiği aklım almıyor.
·
Çocuk ağzı açık beni dinliyordu.
·
Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu.
·
Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı.
·
Bizimkinin iyice çenesi düştü.
·
Göze girmek için her şeyi yapıyor.
·
İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu.
·
Bu soruya kafa yormanı istemiştim.
·
Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış.
·
Burası çok ayak altı, şurada duralım.
Deyimlerin özellikleri:
a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir. Sözcüklerin
yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler
konulamaz.
·
Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz
olsun" denilemez,
·
"ocağına incir ağacı dikmek" yerine
"ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,
·
"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla
bulgurun taşını" denilemez,
·
"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine
"dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,
·
"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları
diken diken ol-" denemez.
Ama istisnalar yok değildir: "baş başa vermek" ve
"kafa kafaya vermek" gibi.
Araya başka kelimeler girebilir:
·
"Başını derde sokmak" » Başını son günlerde hep
derde soktu.
b) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok şey
anlatırlar:
·
"Çam sakızı çoban armağanı",
·
"dili çözül-",
·
"dilinde tüy bit-",
·
"dilini yut-"
c) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar. Bu özellik
deyimi mecazdan ayırır.
Deyimler ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar ya da
cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara veya öykücüklere
dayanır.
c.1. Deyimler kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:
·
ağzı açık,
kulağı delik,
·
eli uzun,
kaşla göz arasında,
·
bulanık suda balık avla-,
dikiş tutturama-,
·
can kulağı ile
dinle-,
köprüleri at-,
·
pire için yorgan yak-,
pişmiş aşa su
kat-,
·
kafayı ye-,
aklı alma-,
·
akıntıya kürek çek-,
ağzı
kulaklarına var-,
·
bel bağla-,
çenesi düş-,
·
göze gir-,
dara düş-,
c.2. Deyimler cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı
gerçek olaylara ya da öykücüklere dayanır.
·
Yorgan gitti, kavga bitti.
·
Dostlar alışverişte görsün,
·
Çoğu gitti azı kaldı,
·
Allah bana ben de sana,
·
Atı alan Üsküdar'ı geçti,
·
Tut kelin perçeminden,
·
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,
·
Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın.
·
Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,
·
Ne şiş yansın ne kebap,
·
Fol yok yumurta yok ..
d) Deyimler özel anlamlı sözlerdir.
Atasözleri ile arasındaki farklar:
·
Deyimler genel yargı bildirmezler.
·
Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir.
·
Öğütte bulunmazlar.
·
Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek,
öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır. Deyimle atasözünü ayıran en
önemli nitelik budur.
Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür.
Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için
geçerlidir.
e) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak
mecaz anlam kazanmışlardır.
·
Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak,
devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş
yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?
Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır:
·
Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini
bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden
büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun ..
f) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de
alabilir:
·
Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu. (Yüklem)
·
Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)
·
Aslan payı ona düştü. (Özne, isim
tamlaması)
·
O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması,
sıfat)
g) Kafiyeli deyimler de vardır:
·
Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı
Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı
karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır.
Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve
tek bir nesneyi karşılar.
Örnek: kök, mısra, muson.
"yüklem, özne, kök, zarf", dil bilgisi terimleri;
"üçgen, daire, çap", kelimeleri de geometri terimleridir.
Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında
kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır.
Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında
aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime
psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında
terimdir.
Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir.
Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur.
·
Boğaz'ı geçip Karadeniz'e ulaştık.
·
Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur.
·
Ağacın kökleri çok derinde.
·
Üçgenin iç açıları toplamı
180'dir.
Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan
özel sözcüklerden oluşan dile argo denir.
• Argo, dil içinde bir dil gibidir.
• Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır. • Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir. • Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır. • Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir. • Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir. "Canına yandığımın dünyası" gibi.
Ayrıca bakınız-> Argo Sözlüğü
·
abdestini vermek: azarlamak
·
aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek
·
röntgenci: kadınları gizlice gözetleme alışkanlığı olan
erkek
·
piliç gibi: güzel ve sevimli kız
·
mektep çocuğu: acemi, toy
·
zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak
·
yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek
·
arakçı: hırsız
·
bal kabağı: aptal, beyinsiz
·
torpil, moruk, çakmak (sınıfta kalmak), asılmak...
Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan,
varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan
kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam
özelliklerine de soyut anlam denir.
·
Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik...
Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram
ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin
gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir.
·
Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek,
koşmak...
Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta
aktarılabilir.
·
"Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum."
·
"Adam yıldızlara basa basa yürüyordu."
Genel anlamlı kelimeler birden fazla kelimeyi bünyesinde
bulunduran, birden çok türü kapsayan kelimelerdir. Özel anlamlı kelimeler ise
daha dar bir anlamı, kesin ve net olarak anlatır. Anlam özelleştikçe kesinlik
de artar.
Varlık-canlı-insan-Ahmet
Metin-paragraf-cümle-kelime-hece-harf
B. SÖZCÜKLER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
Yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan
kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. Anlamdaş
kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir.
·
kıymet-değer,
·
cevap-yanıt,
·
sene-yıl,
·
medeniyet-uygarlık,
·
imkân-olanak,
·
acele-ivedi,
·
zelzele-deprem,
·
yoksul-fakir,
·
misafir-konuk,
·
sınav-imtihan,
·
yöntem-metot,
·
mesele-sorun,
·
fiil-eylem,
·
kelime-sözcük,
·
vasıta-araç...
Fakat bazı durumlarda anlamdaş kelimeler birbirinin yerini
tutamaz:
"kara bahtlı" kelime grubunda "kara"
kelimesinin yerine "siyah" kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki
kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş veya yakın anlamlı olabilmesi
için aynı anlam özelliğini taşımaları gerekir.
Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:
·
deprem-yer sarsıntısı-zelzele,
·
kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen
Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde
birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan
kelimelerdir. Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir.
·
göndermek-yollamak,
·
bezmek-bıkmak-usanmak,
·
dilemek-istemek,
·
çevirmek-döndürmek,
·
söylemek-demek-konuşmak,
·
eş-dost, hısım-akraba,
·
bakmak-seyretmek,
·
Kardeşim sana küsmüş.
·
Kardeşim sana kırılmış.
·
Kardeşim sana gücenmiş.
·
Kardeşim sana darılmış.
Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı,
ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede
"üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez
olmak" anlamı vardır.
·
Ben her sorunla başa çıkarım. (baş etmek)
·
Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan)
·
Davranışları hiçbir zaman içtenlikli değildi.
(yürekten, candan)
·
Yaptığı işi önemsemiyordu. (özen
göstermiyordu.)
Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir.
·
Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok,
gelmek-gitmek,
Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum
aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz.
·
"sevinmek" karşıtı sevinmemek değil
"üzülmek"tir.
Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre
değişir.
"doğru" kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede
"eğri" olurken, diğerinde "yanlış" olabilir.
Dikkat!
İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaş, yakın
anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliğini taşımaları
gerekir.
Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda
oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki
"ağır" kelimesinin ağır olmayan anlamındaki "hafif"le zıt
anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması
gerekir.
Yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan
kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de
olabilirler. Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır.
·
Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir
·
Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz
·
Yazma: 1. baş örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma
işi
Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında
da eş seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:
Siyah anlamındaki "kara" ile "kar-a" (-a:
yönelme hâl eki) gibi
·
"Oyuncakları olmuş çocukların kurşunlar"
·
"Zalimler her saat taze fidanları kurşunlar"
·
Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya
·
Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya
"hala" ve "hâlâ", "kar" ve
"kâr", "adet" ve "âdet" kelimeleri eş sesli
değildir. Okunuşları ve anlamları farklıdır.
Anlamı pekiştirip güçlendirmek ve çekici kılmak için aynı
kelimenin, yakın anlamlı kelimelerin veya zıt anlamlı kelimelerin tekrarıyla
oluşan kelime grubudur.
·
ev bark, çoluk çocuk, ufak tefek, doya doya ...
Yapı Yönüyle İkilemeler:
·
a) Yakın Anlamlı: doğru dürüst, delik deşik, eş dost
·
b) Aynı Anlamlı: kılık kıyafet, ses seda, köşe bucak...
·
c) Karşıt Anlamlı: Aşağı yukarı, ileri geri, az çok, er
geç ....
·
d) Aynı Kelimenin Tekrarı: duya duya, ağır ağır, yavaş
yavaş ...
·
e) Yansımaların Tekrarı: çat pat, kıs kıs, fısıl fısıl ...
·
f) Sadece Biri Anlamlı: eğri buğrü, eski püskü
·
g) Yarı Anlamlı: eciş bücüş, ıvır zıvır, abur cubur ...
İkilemelerin arasına hiçbir noktalama işareti konulamaz.
Tabiata, insana, insan dışındaki canlılara ve eşyaya ait
seslerin taklit edilmesi sonucu ortaya çıkan kelime veya kelime gruplarıdır.
·
tık, tak, pat, çat, hışır hışır, miyav, hırr, hav, me,
mee, mışıl mışıl, fıkır fıkır, şıkır şıkır...
Yansımalardan isim ve fiil türetilebilir.
·
"miyavlamak, çatırdamak, şıkırtı, meleşmek,
şırıltı"
Atasözleri,
atalarımızdan günümüze kadar ulaşan, belirli bir yargı içeren, söyleyeni
belli olmayan düz konuşma içinde kullanılan sözlerdir.
·
Kalıplaşmış sözlerdir, eşanlamlılarıyla dahi
değiştirilemez.
·
Kısa ve özlü sözlerdir. Az sözle çok anlam ifade ederler.
·
Tecrübelere ve gözlemlere dayanırlar, bazen âdet ve
gelenekleri ifade ederler.
·
Çoğu mecazlıdır.
·
Anonimdir ve edebî tür özelliği gösterir.
·
Genel bir yargı bildirir.
·
Öğüt verme amacı taşır.
Örnekler:
·
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
·
Aç koyma hırsız olur, çok söyleme yüzsüz olur, çok değme
arsız olur.
·
Böyle gelmiş, böyle gider.
·
Çocuğa iş buyuran, ardınca kendi gider.
·
Damlaya damlaya göl olur.
·
Dost kazan dost; düşman anadan da doğar.
·
Eden bulur.
·
Geniş gününde dar gezen, dar gününde geniş gezer.
·
Göz görmeyince gönül katlanır.
·
Herkes kaşık yapar ama sapını yapamaz.
·
Her şey incelikten insan kabalıktan kırılır.
·
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.
·
Üzerine laf düşmedikçe konuşma.
·
Vakitsiz açılan gül çabuk solar.
Bir kelimeyle anlatılabilecek bir durumu birden fazla
kelimeyle anlatmaya denir.
·
"yavru vatan": Kıbrıs,
·
"büyük kurtarıcı": Atatürk,
·
"ulu önder": Atatürk
·
"derya kuzuları": balık,
·
"file bekçisi": kaleci
·
"Türkiye'nin kalbi": Ankara
ANLAM DEĞİŞMELERİ
Gösterge ile gösterilen arasındaki ilişkide, gösterge aynı
kaldığı halde gösterilende değişiklik olabilmektedir. Toplumun hayatındaki
değişmeler, bazı durumlarda göstergenin işaret ettiği kavramın toplum
hayatından çıkması, dilde tabulaşma, başka dillerle olan ilişkiler, anlam
değişmelerine neden olmaktadır. Anlambilim aynı zamanda bu tür değişmeleri de
inceler.
Anlam değişmelerinin çeşitli türleri vardır.
Bir gösterge daha genel ve kapsayıcı anlamda kullanılırken,
gösterdiği alanların bir kısmında daralma olması, bunun sonucunda
kullanıldığı bağlamlarda meydana gelen daralma ve sınırlanmalar anlam
daralması olarak adlandırılmaktadır.
Anlam daralmaları, göstergenin geniş anlamıyla kullanılırken
gösterdiği ögenin belli bir bölümünü, türünü, özelliğini göstermesi şeklinde
ortaya çıkar.
Örnek olarak "geyik" günümüzde
"geyikgillerden erkeklerinin başında uzun ve çatallı boynuzları olan
memeli hayvan" anlamıyla kullanılmaktadır. Oysa bu sözcük Eski Türkçe dönemi metinlerinde
"yabani hayvan" anlamına da gelmektedir.
Aynı şekilde ilgi çekici bir daralmayı da "oğlan" sözcüğünde
görürüz. Oğlan tarihi metinlerinde "evlat, çocuk" anlamıyla
kullanılır, cinsiyet ayrımı yapmak gerektiğinde "urı oğlan",
"kız oğlan" kullanılır. Oysa aynı sözcü anlamı bugün daralmış ve
sadece "erkek çocuk" için kullanılır hale gelmiştir (Aksan, 1982,
s. 215).
İlgi çekici bir anlam daralması örneği olarak "Tanrı" (Eski
Türkçe: teñgri) sözcüğünü verebiliriz. Eski Türkçede, "mavi, gök,
gökyüzü, Tanrı" anlamlarına gelen sözcük, Türklerin İslamiyeti kabul
etmesinden sonra sadece "Yaradan" anlamını korumuştur. Diğer
anlamları ise unutulmuştur.
Örnekleri başka alanlardan da vermek mümkündür:
Renklerin adlandırılması dil kültür incelemelerinde her zaman
ilgi çekicidir. Bazı ağızlarda örnek olarak renklerin ayrımı standart
dildekinden çok farklıdır. Mavi ile lacivert hatta zaman zaman yeşil, sarı ve
turuncu gibi standart dilde farklı sözcüklerle gösterilen renkler, ağızlarda
gök, yeşil, sarı gibi adlandırılmaktadır. Ton farkları ise açık sarı, koyu
sarı gibi sözdizimi ögeleriyle gösterilmektedir.
Bir göstergenin, sınırlı bir gösterilen alanına sahipken
genelleşerek daha geniş, daha kapsayıcı bir anlam alanı kazanması ise anlam
genişlemesi olarak adlandırılır.
Örnek olarak Eski Türkçede "kraliçe" anlamına
gelen hanum sözcüğünün alamı bugün "kadın, bayan,
hanım" anlamlarına gelecek şekilde genişlemiştir.
Benzer bir gelişmeyi bugün aslmda özel terimler olan kraliçe
ve prenses sözcüklerinde görmekteyiz. Her iki sözcük de özel anlamlarımn
dışına çıkarak, genel olarak sevilen bayan, kız çocukları için de kullanılabilmektedir.
Dikkat edilirse bu örneklerde, var olan bir göstergeye yeni gösterilenler
eklenmiştir.
Aynı şey "sultan" sözcüğü için de
geçerlidir, ancak bu sözcük bugün artık Osmanlı döneminde olduğu gibi yaşayan
bir gösterilene işaret etmediği için, sevilen birine sultanım denmesi pek
alışılmış değildir.
Anlam genişlemesinin sevilen örnekleri arasında marka adları
ve özel adların genelleşmesi gibi örnekler de vardır. Meşhur örneklerden biri "selpak" sözcüğüdür.
Selpak bir kağıt mendil markasının adı iken "kağıt mendil" anlamına
gelecek biçimde anlam genişlemesine uğramıştır.
Yine ilk bakışta alıntı olduğu düşünülen "kot" sözcüğü
de aslında Türkiye'nin ilk blucin üreticilerinden olan firmanın sahibinin
(Muhteşem Kot) soyadının genişlemesiyle ortaya çıkmıştır.
Marka adları ve özel adlardaki anlam genişlemesine "nescafe,
post-it, Molotof, Behçet hastalığı" gibi daha başka örnekleri de
verebiliriz.
Tarih içinde pek çok dille ilişkisi olmuş olan Türkçede ilişki
sonucu önemli değişiklikler olmuştur. Bu sırada pek çok sözcük gösterdiği
kavramla birlikte Türkçeye girmiştir. Mektup, şair, sevda vb. Ancak bu
karşılaşma sırasında Türkçede var olan sözcüklerin yapıları değişmediği halde
yeni kavramları, anlamları gösterir duruma geldiklerine de çok rastlanır.
Tarihten de benzer örnekler vermek mümkündür. Örnek olarak
Türklerin Müslüman olmalarından sonra Türkçe sözcüklerin anlamında Arapça ve
Farsça sözcüklerin etkisiyle genişleme olmuştur. Örnek olarak "elçi" sözcüğü
Arapça resul ve Farsça peygamber sözcüklerinin ifade ettiği anlamda dini bir
terim olarak da kullanılmıştır.
Gösterenlerin başka bağlamlarda kullanılması da anlam
genişlemesi olarak görülür. Organ, ayak, el, göz gibi diğer organ adlarındaki
anlam genişlemeleri için Türkçe Sözlük'e bakılabilir.
Sözcüklerin anlamları işaret edilenlerden bağımsız olarak,
taşıdıkları duygusal yönler açısından iyileşebilir veya kötüleşebilir.
Anlam iyileşmesi örneğine Türkçede yavuz sözcüğünü
verebiliriz. Eski Türkçe döneminde "kötü" anlamın gelen sözcük,
bugün "iyi, güzel, gürbüz" anlamlarını kazanmıştır.
Anlam kötüleşmesinin dikkat çekici bir örneğini ise karı sözcüğü
oluşturur. Eski Türkçe karı- "yaşlan-mak" fiiline
getirilen yapım eki -g ile türetilmiş olan karı-g sözcüğünün
sonundaki yapım eki düşmüştür. "Yaşlı" anlamına gelen sözcük,
"kocanın eşi" anlamını daha sonra kazanmıştır. Standart dilde ise
"eş" anlamıyla, ek almış karı-m, karı-sı biçimiyle
görülmektedir. Ayrıca karı koca ikilemesinde de kullanılır.
Bunun dışında anlamı argolaşmıştır.
Aynı şekilde efendi sözcüğü de çok ilgi
çekici anlam kötüleşmesine uğramıştır. İstanbul efendisi, çok efendi
bir adam gibi örneklerde olduğu gibi olumlu bir duygusal değer
taşıyan efendi sözcüğü zamanla saygınlığı düşük meslekleri yapanlar için
kullanılır duruma gelmiştir.
Yine "canlı/lar" anlamındaki canavar kelimesinin
artık yırtıcı yaratık anlamında kullanılması gibi.
·
"verem" kelimesinin dildeki korkunçluğunu
azaltmak için "ince hastalık" ile karşılanması gibi.
·
Yabanî hayvan adı olan "börü"nün atılıp
yerine "kurt" kelimesinin kullanılması gibi.
|
12 Şubat 2017 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder